Yörük Fadimesi idi rahmetli babaannemin lakabı. Doğum yılını tam olarak bilmememize rağmen, 97 yaşında vefat ettiğini sanıyorum.

Babaannemin kırmızı tepedeki evine her gittiğimde, konuyu döndürüp dolaştırıp hep "O"na getiriyordum.

"O"nu konuşmak, "0"na ait birşeyler dinlemek hoşuma gidiyordu. Defalarca dinlemiş olsam bile, yine de soruyordum işte! O da sabırla kızmadan anlatır dururdu.


"Sahiden de "0"nu gördün mü babaanne, buraya da geldi mi?" diye sorardım. Heyecanla yüzüne bakıp vereceği cevabı beklerdim...

Bahçesindeki ayva ağacının altına serdiği kilimin üzerinde oturuyorduk o zaman. Güldü... Kaç kere anlattım ya kızım der gibi...

Beyaz başörtüsünü biraz daha yanaklarının kenarına sıkıştırıp, düzelterek;

"Geldi. Yanında bi sürü adam vardı. Şu tepeye çıktılar..." eliyle kırmızı tepeyi gösterirdi.

"Nasıl biriydi?"

"Çok yakından görmedim öyle uzaktan işte." derdi dudak bükerek.

Kitaplardaki resimleri gelirdi gözümün önüne. Sarışın, mavi gözlü, güçlü, kendinden emin, güven verici duruşuyla beraber...

"O zaman bu ev yoktu, burada başka ev vardı. Çok ev de yoktu, öyle seyrek sepildek işte. Savaşta heryer yerle bir oldu.." Durup bakardı öylece etrafa... Sonra, "Baban yaptı bu evi kendi başına..." derdi.


Sürekli sorduğum sorulardan biri daha..

"Dedem de şehit düşmüş Savaş'ta öyle mi? Yani evlendiğin ilk adam?

"Gitti bi daha da gelmediydi. Ölü haberi geldiydi" derdi.

Öyle bi gururlanırdım..

Kitaplarda okuduğum, destanlaşan Çanakkale savaşında, vatan topraklarının savunulmasında dedemin de payı

vardı ve bu uğurda şehit düşmüştü. Yürüdüğüm topraklarda Mehmetçikler'in ayakizleri vardı. Oynamaya çıktığımız

'Kırmızı Tepe' de Mustafa Kemal ve askerlerinin ayakizleri vardı.

Çocukluğumda, babaannemle yaptığım böyle bir konuşma kalmış işte aklımda.


Türk olmak, Türkiyeli olmak -evet- büyük bir onur ve büyük bir gururdur benim için.

Fakat,

Çanakkale'li olmanın ve şehit torunu olmanın verdiği apayrı bir gurur vardır içimde.


Çanakkale'li olmak bir ayrıcalıktır.


Çanakkale,

Anlata anlata bitirilemez bir destandır.

Çanakkale, tabyalar demek, boğaz demektir.

Kınalı kuzuların kurban edildiği yer demektir.

Bir metrekareye altıyüz merminin düştüğü yer demektir.

Aynalı Çarşı demek,

Çimenlik Kalesi demek,

Kilitbahir demek,

Gelibolu demektir.

Seyit Onbaşı demek, Yahya Çavuşlar demek... Conk Bayırı, Anafartalar Burnu demektir.

Yürek demek,

Cesaret demektir,

Asil Türk milletinin kadını - erkeği ile beraber, varını yoğunu ortaya koyduğu yer demek,

Nusret Mayın Gemisi demektir,

Çanakkale demek;

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK demek!

Türk demek Türklük demektir.



Çanakkale'den Kilitbahir'e geçerken tam karşıda, yamaçta, elinde tüfeğiyle beraber Mehmetçik karşılar sizi... ve uyarır;



Dur yolcu!

Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir!

Eğil de kulak ver bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir!





"Bir destan ama abartılmış değil.

Bir mücadele ama yalnız ve kaba kuvvet değil,

Ve

Bir zafer ama öyle böyle değil.


Çanakkale geçilmez!

Ve

Ebediyyen geçilemeyecektir!"


Bu vatanın topraklarını savunan ve bu uğurda, tereddüt etmeden ölüme koşan kınalı kuzuların önünde sevgi, saygı ve minnetle eğiliyorum!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
merhaba
Tekel İşçilerinin Direnişi Vesilesiyle
C/4 ve Taşeronlaşma Üzerine
Tekel işçilerinin direnişiyle gündeme gelen ve sanki yeni bir şeymiş gibi konuşulmaya başlanan C/4 statüsü, aslında oldukça eski bir uygulama. Ve C/4 statüsü, işçi sınıfı için sanılanın ya da tartışılanın çok ötesinde bir anlama sahip.
Yani mesele bir iş kolunda çalışan işçilerin, işlerini ve özlük haklarını yitirmeleri meselesinin ötesinde bir öneme sahip.
Bilindiği gibi C/4, devlet işletmelerinin ya da devlete ait işyerlerinin kimi kollarının özelleştirilmesi sonucu işlerini ve mevcut iş sözleşmelerinden kaynaklanan haklarını kaybeden işçilerin, sözleşmeli personel olarak, yine devlete ait kurumlarda ya da alanlarda hem geçici olarak çalıştırılmalarını, hem esnek çalışma koşullarında çalıştırılmalarını, hem düşük ücretlerle çalıştırılmalarını ve hem de işçilerin mevcut örgütlenmelerini ve örgütlenebilme dinamiklerini engellemeyi öngörmektedir.
Bu uygulama, esasen, emperyalist/kapitalizmin çıkarları doğrultusunda planlanıp IMF ve Dünya Bankası gibi emperyalist kurumlar aracılığıyla dünya çapında uygulamaya sokularak “yerli” hükümetlere uygulattırılan bir politikadır.
http://www.komunistzemin.org/index.htm